Dalarsın düşüncelere, bıyıklarının üzerinde parmaklarını gezdirerek. Bıyıksız insanlar nasıl düşünür bilemem de, ben şahsen ne zaman derin düşünsem, parmaklarım bıyıklarımdadır. Normal düşüncelerde bu olmuyor. Derin düşüncelere daldığımda bıyıklarım parmaklarım ile buluşuyor.
Derin düşüncelere daldığımda, bıyıklarımın üzerinde parmaklarım bıyık şekli çizer. Yani burnumun tam altından, baş parmağım bir tarafa, işaret parmağım diğer tarafa bıyıklarımı okşarım düşünürken. Bıyık şekli çizer parmaklarım.
Bıyık şekli çizer parmaklarım, bıyıklarımın üzerinde.
Ne vakit düşünürüm daha çok?
Akşam usul usul çöker ya şehrin üzerine. Ben de bıyıklarımı hafif hafif parmaklarım ile bastırarak dalarım ötelere. Yoğunlaşırım derin tefekkürle.
İnsanın niye bu kadar acı ve çile içerisinde olduğunu tefekkür ederken, kederlenirim ve çözümü nasıl olacak diye bıyıklarımı okşamak suretiyle düşünürüm.
Dalarım hayallere. Derin derin düşünürüm.
İnsanların hep neşeli ve sevinçli olduğu bir Dünya hayali kurarım.
Çocuklar gelecekten umutlu ve hiçbir şey düşünmeden yalnızca koşup oynuyorlar.
Böyle bir Dünya var mı?
İşte bu Dünya’nın özlemi ile düşünürüm.
Bir erkek bıyıklarıyla oynarsa keyifli midir, yoksa dertli midir? Duruma göre değişir.
Ben bıyıklarımla oynamam. Ben bıyıklarımın üzerinde hafifçe parmaklarımı gezdiririm. İşte bu hâl üzere tefekkür eylerim.
Ben bıyıklarımla oynamam. Bıyıklarıyla oynayan tefekkür eder mi, bilemem.
Kâlbim durgun, kâlbim yorgun, kâlbim vurgun düşünürüm ve parmaklarım bıyıklarımın üzerinde.
Ey Dünya! Düştük senin zindanına! Ne tarafa baksam acı, ne yana dönsem hüzün, ne cihete yönelsem çile, ne yüze nazar etsem keder! Dört duvar arasındayız, Dünya bir meydan olsa da, başımızın üstünde gök, ayağımızın altında toprak. Nereye kaçabilir ki insan?
Bu Dünya Zindanı’nda bize düşünmek düştü.
Parmaklarımı bıyıklarımın üzerinde hafif hafif gezdirerek düşünmek düştü bize.
Hâlimden memnunum da, içinde yaşadığım ve zindan olarak gördüğüm bu Dünya’dan memnun değilim.
Elhamdülillah, Elhamdülillah, Elhamdülillah. Bu hâlimden memnunum. Çünkü, bir Hadis-i Şerif’i tefekkür eyledim birden.
Sevgili Peygamber Efendimiz (asm) “Dünya mü’minin zindanı, kâfirin cennetidir” buyurmaktadır.
Ben de bu Hadis-i Şerif’i ayan-beyan hakikat olarak özellikle son beş-on yıldır müşahede eyliyorum. Dünya bana bir Zindan. Bilmiyorum, kurtuluş ne zaman?
İşte yine ellerim bıyıklarımın üzerinde daldım Dünya Zindanı’nda derin derin tefekküre. Yüreğim dopdolu. Bu doluluk içinde “derin derin ah” çekiyorum. İnsanlık için acı çekiyorum. Her bir günümüz bir öncekinden daha betere doğru giderken “ah, ah diye feryat” ediyorum.
Bu arada “Doluyum” isimli şiirim aklıma geldi:
Doluyum, gökten yağan dolu gibi doluyum.
Sözüm belki incitir, belki de kırar canını.
Doluyum, gökten yağan dolu gibi doluyum.
Duymak istemiyorsan, kapat pencereni, camını.
Doluyum, gökten yağan dolu gibi doluyum
Bu gönlüm bir baştan bir başa kavrula yana.
Doluyum, gökten yağan dolu gibi doluyum
Anlamak istemiyorsan, haydi git kumda oyna.
Doluyum, gökten yağan dolu gibi doluyum
Meselem Dünya değil, dünyalardan büyük.
Doluyum, gökten yağan dolu gibi doluyum
Sen de doluysan, haydi benimle gözyaşı dök.
Evet, bu şiirimle hüznüm daha da katlandı ve parmaklarım bıyıklarıma yapıştı adeta. Hüzün yumağına döndü yüreğim, parmaklarım bıyıklarımda dalıyorum, bakıyorum uzaklara.
Hep hayırlısını diliyorum dualarımda.
Ahmet SANDAL