TATLI BEKLEYİŞ
Sabaha kadar bir heyecan bir heyecan ki, sorma gitsin. Uyudum mu, uyumadım mı bilmiyorum. Sabaha karşı saat 05.00 sularında uyandım.
Sabah namazı kılmak için hazırlık yaptım ve abdest alırken dahi aklımda onlar vardı. Yoldan gelmesi beklenenler vardı. Namazı kıldıktan sonra hiç vakit geçirmeden, evden hızlıca çıktım.
Sabahın en erken vakti olduğu için, yollarda ne dolmuş, ne belediye otobüsü ve ne de halk otobüsü vardı. Hatta başka araçlar da yoktu. Yollar bomboştu.
Bekle ki dolmuş, otobüs gelsin. Bu bekleme sırasında heyecanım daha da artırıyor. Nasıl artmasın ki, "ya ben otobüs terminaline ulaşamadan onlar benden önce gelirlerse" diye düşünerek daha da heyecanlanıyordum.
Neyse, 06.10 civarında günün ilk dolmuşu geldi semtimize. Hızla bindim. Utanmasam Şoföre "yallah Şoför yallah sevdiğime kavuştur beni" diye Türkü tutturacağım.
Dün akşam telefon konuşmamızda, Kilis’ten yola çıkan otobüs için "Ankara'ya saat 06.30 civarında varır" demişlerdi ya, ondan dolayı bu telaş içindeydim.
Bu telaş içinde, dolmuş içinde kaygılı kaygılı düşünmeye başladım. "20 dakikada nasıl varacağım terminale. Bir de Kızılay'da aktarma yapacağım. Nasıl yetişeceğim?" şeklindeki sorular zihnimde sanki zikzaklar çiziyordu.
İlk defa, atım-arabam olmadığına üzüldüm. Nasıl üzülmeyeyim, “sevdiklerim otobüste ve ben onlarla kavuşma anına gecikeceğim. Ya da gecikme ihtimalim var.” Hem üzülüyor, hem de düşünüyordum. "Ben terminale varmadan, onlar önce varırlarsa bensiz ne yaparlar" diye düşünüyordum. Zor bir durum. Zor bir düşünce.
Neyse, dolmuş ile Ankara Kızılay yakınlarında bir yerde inip hızlıca Ankaray İstasyonuna koştum ve Dikimevi taraflarından AŞTİ Terminale gidecek Ankaray trenini bekledim. Biraz sonra, o da geldi, çok şükür. Ankararay’a bindim ve “az kaldı, az kaldı hasret bitiyor” diye düşünmeye başladım.
Terminale bu düşüncelerle vardığımda saat 06.45 idi. Biraz gecikmiştim.
"Geldiler mi acaba, geldiler mi acaba" diyerek terminalde hızlıca koştum. Merdiven basamaklarını ikişer üçer atladım.
Yolcu İndirme Peronuna vardım ve alelacele görevliyi buldum. "Kilis'ten gelmesi gereken otobüs geldi mi" dedim. Görevli listeye baktı. Bu arada yüreğim "güp güp" çarpıyordu. Görevli "Hayır daha gelmedi" dedi. Sevindim ve heyecanla sevdiklerimi, tatlılarımı beklemeye başladım.
Terminale giren her otobüse heyecanla bakıyordum.
Bir müddet daha bekledim. Heyecan dorukta.
"Nihayet, nihayet geldiler işte!" diye bağırdım. Beklenen otobüs AŞTİ’ye giriş yapmıştı. Sevdiklerim, aşklarım, tatlılarım otobüsteydi. Otobüs perona yanaşıp durdu. Otobüsten inen muavine heyecanla sordum. "Nerdeler?" diye.
Muavin yüzümdeki heyecana ve telaşa anlamsız bir edayla bakarak otobüsün ön tarafına doğru yöneldi. Muavinin yüzündeki bu anlamsız edayı biraz da yol yorgunluğuna bağladım. Adamların işi çok zor. Gerçekten de şehirlerarası otobüs şoför ve muavinlerinin işi gerçekten çok zor. Allah hepsine yardım etsin. Kafamda bu düşüncelerle muavini takip ettim. Muavin otobüsün sol tarafına geçerek bagaj kısmının kapaklarını açmaya başladı.
Muavin son bagaj kapağını yavaşça açtı ve nihayet tatlılarım, karşımdaydı. Muavin ikisinin bir arada olduğu kasaya elini uzattı. Muavinden önce davranarak, kasayı tuttuğum gibi kucakladım. İki sevdiğimi, iki tatlımı da kasasıyla birlikte aşkla, şevkle kucakladım. Muavini alelacele teşekkür ederek, oradan hızlıca uzaklaştım.
Yolda kasayı açmayı ve atıştırmayı düşündüm, ancak kendimi zor tuttum.
“Yolda yenmez, ayıp olur” diye düşünerek tatlılarımı, aşklarımı eve kadar sımsıkı tutarak taşıdım. Ağırlıkları maşallah iyiydi.
Eve gelince sevinçle açtım ve taptaze bu üzüm ve incirleri ağzımın içine nasıl attığımı bilmiyorum. “Hapur şupur mu, şupur hapur mu?” bilmiyorum. Tek bildiğim mükemmel lezzetleriydi.
Aşklarım benim.
Memleketimin, daha doğrusu bizim yörenin (Kahramanmaraş, Pazarcık, İslahiye, Kilis, Osmaniye) üzüm ve inciri bambaşkadır. Tadı ve lezzeti eşsizdir.
“Memleket üzüm ve incirleri hey hey! Sizin yeriniz bambaşka. Sizinle gelirim aşka!
Ankara'da sizin benzerleriniz var da, sizin yerinizi tutmuyor asla!
Allah hepinizi eksik etmesin.
Amin.”
Rabbime şükürler olsun bu nimetleri bizler için yarattığı için.
Kilis'ten Abidin Abim'e de çok çok teşekkürler. Zahmet edip bize ta oralardan üzüm ve incir gönderdiği için.
Bilal Kardeşim’e de çok teşekkür ederim. O da vesile oldu. Allah hepsinde razı olsun.
Not: Bu yazıyı anlayamayanlar ya da abartılı bulanlar olabilir. Bu yazının iki nedeni var. Yedi Güzel Adamın memleketi Kahramanmaraş toprağından, suyundan olacak yazmayı ve her konuda yazmayı seviyorum. Bir de memleketimin ve daha doğrusu bizim yörenin (Kahramanmaraş, Gaziantep, Osmaniye, Kilis ve civarlarının) özellikle bu mevsimde yetişen üzüm ve incir gibi yemiş ve meyvelerine olan aşırı zaafım ve sevgim bu yazıyı yazmama neden oldu.
Ahmet SANDAL