ŞEHİR VE İLETİŞİM - 1
Şehir, neler barındırır neler. Nice sevince, nice hüzne tanıklık eder. Bu tanıklık, şehrin sokaklarına, konaklarına,apartmanlarına,gecekondularına, taş duvarlarına, parke kaldırımlarına, asfalt yollarına, parklarına ve bahçelerine siner. Bir ah çeker de söyleriz ya; “şu sokakların dili olsa da konuşsa” diye.
Evet Dostlar evet,tüm bu saydıklarım varlıkların bir dili olsa da konuşsa. Bu saydığım varlıkların hepsini içinde barındıran şehrin bir dili olsa da konuşsa!
Kimler geldi, kimler geçti. Kimler güldü, kimler ağladı. Hangi gözyaşı, nasıl da sel olup aktı gitti. Istırap yüklü gurbet yolcusu hangi otelde konakladı. Amansız hastalığa yakalanan hangi biçareler, boş gözlerle nasıl yürüdü bu sokaklardan. Hangi iki sevgili, hangi parkın, hangi bankında son vedasında hıçkırıklar saçtı. Şehirde bir işe başlayan bir genç, ilk gününde nasıl bir heyecan yaşadı. Evlenen çiftler, nikah salonuna giderken sokakları, caddeleri nasıl da sevinç çığlıklarıyla aştılar bir bir.
Sevinç ve hüzün, kavuşma ve ayrılık, şifa ve hastalık, umut ve umutsuzluk ve diğer duygular, diğer düşünceler, sanki bir duygu ve düşünce harmanı gibi, şehirde yaşanıyor, havaya savruluyor bir bir.
Bazılarından haberimiz oluyor, bazılarından haberimiz olmuyor. Ama şehir hepsinden haberdar. Nasıl, ne zaman, nerede, neden, kimler ve neler neler yaşandı bu şehirde.Şehrin dili olsa da konuşsa.
Dili yok mu ki! Var esasında, şehrin de dili var, sokakların, apartmanların, konakların, taş duvarların, parke kaldırımların, asfalt yolların, parkların, parklardaki bankların, bahçelerin, bahçelerdeki ağaçların, sokaklardaki aydınlatma direklerinin, çeşmelerin de dili var. Çöp kutularının da dili var. Otobüs duraklarının, dolmuş duraklarının, taksi duraklarının da dili var.
Siz onların sesini ve çığlığını duymasanız da onlar sizi duyar, şehir sizi duyar. Siz onların simasını ve iç halini görmeseniz de onlar sizi görür, şehir sizi görür. Siz onlarla konuşmasanız da onlar sizinle konuşur, şehir sizinle konuşur.
Şu kaldırımlardaki aydınlatma direklerine bakın, ampulleri birer göz değil mi? Bakın nasıl da, gözleriyle izliyor bizleri. Ya şu yol kenarlarında sıra sıra dizilmiş ağaçlara ne demeli! Her yaprağı sanki bir kulak olmuş bizleri dinliyor. Meraklı ağaçlar sizi! Şu parklardaki çeşmeler yalnızca bir çeşme mi? Akan sular şırıl şırıl bir şiir kıvamında değil mi? Kim der ki, çeşmelerin ağızları yok. Çeşmelerden dökülen suya bak, şırıl şırıl konuştuklarını göreceksin. Sanki ağaçlara bir şey söylüyor. Dedikoducu çeşmeler sizi! Ve pürdikkat dinleyen ağaçlar. Etrafı aydınlatmakla meşgul elektrik direkleri konuşulanlardan habersiz, gelene gidene bakıyor sadece. Halinden memnun.
Şehirde evler sanki birer insan gibi. Çatıları bizim giydiğimiz şapkalara ne kadar da benziyor. Pencereleri de birer göz gibi. Kapıları bizim ağzımıza benziyor. Artık, burnunu, kulağını siz bulun.
Konumuz şehir ve iletişim. Bakışımız böyle hassas ve ince olmalıdır. Şehre iletişim gözüyle, iletişim kulağıyla ve iletişim diliyle bakmamız gerekir.
Şehre farklı gözlerle bakın. Şehirdeki varlıklara ve şehrin değerlerine farklı gözlerle bakın. Basit ve olağan gözleri bir kenara bırakın.
Şehre bir iletişim uzmanı gibi bakın ve farkı farkedin. Farkıfarketmeden değerini anlayamazsınız.
(Yazımız devam edecek)
Ahmet SANDAL