Bundan önce, “Sahurda Tefekkür Eylediklerim” başlığı altında, Ramazan Ayı’nın ilk altı günü için tefekkürlerimi yazmıştım. Bu yazıda da Ramazan Ayı’nın 7’sinden 17’sine kadar Sahurda Tefekkür eylediklerimi takdim ediyorum.
SAHUR/TEFEKKÜR -7
Benim çocukluğumda Ramazan Ayı''nda şehrin en işlek meydanında tek tük lokanta açık olurdu ve o açık lokantalar da pencerelerine perde çekerlerdi. Benim çocukluğumda Ramazan Ayı''na, oruç tutmayanlar da hürmet ederlerdi. Benim çocukluğumda oruç tutana, oruç tutmayanlar da saygı gösterirlerdi.
Şimdi kalmadı.
Nerdeyse biz oruç tutanlar, oruç tutmayıp da ulu orta ve saygısızca şehrin en işlek meydanlarında yiyip içenlerden özür dileyeceğiz. Nerdeyse "orucuz ve seni rahatsız ediyoruz, kusura bakma" diyeceğiz.
Şehrin işlek meydanlarında öyle tipler görüyoruz ki, Ramazan Ayı'ndan önce ve sonra yapmadığı hareketleri Ramazan Ayı'nda yapıyor. Ulu orta ağzında sakız çiğniyor. Ulu orta bir şeyler yiyor. Ulu orta sigara içiyor.
Bunları yapanlarda hazımsızlık var, rahatsızlık var, saygısızlık. Sırf gıcıklık olsun, sırf rahatsızlık olsun diye Ramazan Ayı'nda ulu orta yiyip içenleri Kur'an-ı Kerim'den bir ayet ile başbaşa bırakıyorum: "(Resûlüm!) Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak, Allah onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor." (İbrahim Suresi, 42)
SAHUR/TEFEKKÜR -8
Şekile takılan bir Millet, özünden savrulan bir Millet hiçbir varlık gösteremez. Ancak taklitçi olur. Erbakan Hocamız ne diyordu: "Sizi gidi taklitçiler sizi."
Bu Milleti özüne döndürmek gerekir özüne ve hem de öncelikle.
SAHUR/TEFEKKÜR -9
Ramazan davulcusu bu sahur geçmedi bizim sokaktan. Uyanamadı herhalde. Canı sağolsun. Zaten cep telefonu alarmı ile uyanıyoruz. Ancak Ramazan davulcusu şarttır. O bizim geleneğimizin bir parçasıdır.
SAHUR/TEFEKKÜR -10
Sevgili Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmuştur:
“Allah Teâlâ Hazretleri şöyle buyurdu: “Ben kulumun benim hakkımdaki zannına göreyimdir.” (Buhari)
Bu Hadis-i Şerif üzerinde tefekkür ettiğimde şu dört nokta net bir şekilde zihnimde tezahür etmektedir.
1- Dünya'da "iyi düşün, iyiyi iste, iyilik yap ve iyilik bul." Niyetin iyi olsun ki, akibetin de iyiliğe ınkilap eylesin.
2- Kişi ahiret azabından korkuyor, günah işlemekten kaçınıyor ve varsa da günahları Allah'ın rahmetinin gazabından daha fazla olduğunu düşünerek Ahirette affedileceğini umuyor. Umudun Allah'tan ve umutsuzluğun şeytandan geldiğini bilerek, hep bağışlanma umudu taşıyarak "havf ve reca" arasından asla ayrılmıyor. Ve Ahirette de kurtulanlardan oluyor.
3- Kişi karamsar, kötümser, iyi niyetli değil, içi-dışı bozuk ve Dünya'da hep işleri ters gidiyor.
4- Günaha saplanmış da saplanmış, şeytan da kendisini zapturapt altına almış, nefsinin atına binmiş ve "artık ben nasıl olsa kurtulamam, bari bu Dünyanın keyfini çıkarayım" diyerek Ahiretten umudu kesmiştir. Ve Ahirette neyi zannediyorsa onunla karşılaşacaktır.
Bu dört noktanın ilk ikisi içerisinde olmayı dileyelim ve neyi dilersek o olacaktır. Herşey bize bağlı. Sürpriz yok.
SAHUR/TEFEKKÜR -11
"Hayatta zıtlıklar üzerinde düşünmek."
Bu konu ile birlikte işte size birkaç soru: "Beyaz'ın kıymetini Siyah'tan, İyi'nin kıymetini Kötü'den dolayı mı biliyoruz? Sağ-Sol, Taban-Tavan, İyi-Kötü, Siyah-Beyaz, Yanlış-Doğru, Küçük-Büyük, Dar-Geniş, Zengin-Fakir, Doğum-Ölüm, Savaş- Barış. Bunların hepsi zıtlık mı belirtiyor, yoksa bir kısmı zıtlık değil karşıtlık mı? Zıtlık ile karşıtlık arasında ne fark var?
SAHUR/TEFEKKÜR -12
Bakışını değiştirmeyen insanın görüşü de değişmez
Hayatta gördüğümüz şeyler ve zihnimizde düşündüğümüz hususlar bakışlarımızla ilgilidir.
Herşeyde nefsimizi mihenk alırsak ve sanki Dünya bizim etrafımızda dönüyormuş gibi bakarsak göreceğimiz "Menfaattir."
Ancak, çevremizi mihenk alırsak ve Dünya'da başkaları da olduğu noktasından bakarsak göreceğimiz şey "Kanaat'tir."
Bakışını değiştirmeyen insanın görüşü de değişmez. Bu söz fiziki olarak da böyledir, manevi olarak da böyledir.
SAHUR/TEFEKKÜR -13
"Gıybet, gıybet, gıybet, rezalet, rezalet, rezalet.
Allah yasaklamış gıybeti, ölü eti yiyoruz, ölü eti."
Öyle yaygın ki gıybet bu toplumda, kişinin arkasından söz etmek öyle alışkanlık ki bu toplumda, daha adam odayı terketmeden, yüzüne karşı gülenler, arkasından söylemedik laf bırakmıyorlar. Ya da gıybet edenler dışarıya çıkmışlar ise, daha kapıyı kapatmadan içeridekiler hakkında demediğini bırakmıyorlar.
Maalesef, "bu toplumda peynir ekmek yenir gibi ölü eti yeniyor."
Gıybet tiksindirici bir durum. Zaten Rabbim de aynı şekilde ferman ediyor. Ve ezelden gıybeti yasaklıyor.
"Birbirinizi gıyabında çekiştirmeyin. Sizden biriniz, ölen kardeşinin etini yemek ister mi? Ondan tiksindiniz değil mi?" (Hucurat Suresi, 12)
SAHUR/TEFEKKÜR -14
Herkesin kendi yolunu ve kendi meşrebini doğru ve hak görmesi fıtri ve normal bir durumdur. Başka türlü olsaydı kişi zaten o yolda yürüyemez ve kendi yolunun haklılığını savunamazdı. Bu nedenle kişinin yolu ve meşrebi üzerinde münakaşalar sonuç getirmez. Bilakis inat getirir.
SAHUR/TEFEKKÜR -15
Biraz sonra Ankara'da ezan-ı Muhammedi okunacak ve 15. oruç başlayacak.
Bu ne hız böyle. Süratle akıp gitti bu 15 gün. Sanki dün gelmiş gibi. Sanki hiç gelmemiş gibi.
Ramazan orucu bize yılda bir kez gelen bir misafir. Bu misafir hiç bir rahatsızlık vermiyor. Bilakis huzur veriyor. Bu öyle bir misafir ki, ağırlık vermiyor. Hızlıca gidiyor. Bu öyle bir misafir ki, şeref ve onur veriyor. Bu öyle bir misafir ki, bir büyük hediye verip de gidiyor. "Beni misafir ettiniz ve beni mutlu ettiniz, size Bayram layıktır" diyerek gidiyor.
Böyle bir misafiri yılda bir kez göndererek bizi şereflendiren ve yuvalarımızı şenlendiren Yüce Rabbime (cc) sonsuz hamd-ü senalar olsun.
SAHUR/TEFEKKÜR -16
Kime ait olduğunu bilmiyorum, şöyle bir söz var: "Sınanmadığın günahın masumu değilsin." Bu sözden yola çıkarak "sınanmadığın emanetlerin de emini değilsin" denilebilir. "Ben şöyle eminim, ben böyle sadıkım, ben şöyle yönetirim" demenin hiçbir anlamı yok, size verilmiş bir emanetin hakkını vermedikçe, size tevdi edilmiş bir görevi başarmadıkça.
SAHUR/TEFEKKÜR -17
"Rabbimiz, Senin indirdiğin şeye inandık ve Resûl’e tâbî olduk, artık bizi şahitlerle beraber yaz." (Al-i İmran Suresi, 53)
"Şahitlerden olmak."
Mübarek bir dua, kutlu bir yakarış ve sırlı bir talep bu.
Her şahit bir şehittir. Her şehit bir şahittir.
Ahmet SANDAL