OSMANLICA İNCELİKLİ VE ZENGİN BİR DİLDİR
Yazıma Üstadımızın bir şiirinden iki mısra ile başlayalım: “Ah, küçük hokkabazlık, sefil aynalı dolap; Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkılap.” (1947) Necip Fazıl Kısakürek, parantez içinde belirttiğim yılda böyle haykırıyor. Zor zamanda böyle ifade ediyor hislerini. Zor zaman, evet zor zaman. 1923’ten itibaren, 1950’li yıllara kadar geçen 27 yıl bu Ülkede en zor zamandır. Tek parti, tek görüş, tek söz, tek karar, tek adam, tek icraat, tek tek tek, böyle sürer gider. 1950’den sonra nisbi bir rahatlama olsa da, yine de zaman zaman demokraside kesintilerle ve darbelerle (1960 ve 1980 doğrudan-modernsiz darbeleri, 1997 (28 Şubat) dolaylı-postmodern darbeleri ile) yine bu Milletin başına binilmiş ve tek görüş, tek söz, tek adam icraatları etkili olmuştur.
Tek adam dediğimiz görüşe sahip olanlar ne istiyorlar? Neyi gerçekleştirmeyi hedefliyorlar? Neleri yaptılar? Neden yaptılar? Bunlar bir sır değil. Bunlar bir Milleti köklerinden alıp sökmek istiyorlar. Tabi bu hedefleri için bahaneleri de hazırdır. Bahane ınkilaptır.
Evet, bu Ülkede ınkılap bahanesiyle ve ileriye gideceğiz teranesiyle neler yapıldı neler? Kopardılar köklerimizden. Bir ağacı bulunduğu yerden söküp çıkartırken dahi vicdanı olan insan kırk kere düşünür. Gel gör ki, koskoca bir Milleti ve eşsiz bir kültürü köklerinden kopartanlar acaba hiç düşündüler mi?
Bu soru zihinlerde kalsın. Gelelim bir anekdota. Yıl 1930'lı yıllardır. Yeni Türkiye Cumhuriyet’inde devrimler olmaktadır ve sıra harf devrimi geldiğinde Ünlü Şair Abdülhak Hamid Tarhan'ın, "Hamid" olan ismi, "Hamit" olarak değişir. Ünlü Şair bu işten pek hoşnut olmaz ve “bu yaşımdan sonra peşime bir de "it" taktılar” diyerek mizahi bir üslupla yapılanları eleştirir.
Şimdi bunları niye yazdım? Son günlerdeki Osmanlıca Dili üzerinde yaşanan yoğun tartışmalar münasebetiyle yazdım. Evet, gündemi takip eden herkesçe malumdur ki, Milli Eğitim Bakanlığı Şura Kararıyla “Osmanlıca Dersleri ya seçmeli ya da zorunlu dersler” olarak Liselerde okutulmak isteniyor. Bu karar Milletin öz değerlerine dost olanlarda memnuniyet oluştururken, Milletin öz değerlerine düşman ya da Milletin öz değerlerinden bihaber kesimlerde rahatsızlık meydana getirdi. Saldırılar başladı yine. Bu saldırılara baktığımızda ve bu saldırıların bir kısmının da bizim yakın çevremizdeki insanlardan geldiğini görünce şunları düşündüm: “Öz kültürüne ve kendi değerlerine yabancı ve hatta düşman öyle bir nesil yetiştirilmiş ki, Ülkemizde. Böyle bir nesle benzer, başka bir nesil var mı acaba, bu yeryüzünde?”
Osmanlıca Dilinden neden korkuyorsunuz? Şimdi bu Dilden korkanlara ve bu korkuyla bir kaşık suda fırtına kopartanlara seslenme zamanı: Siz 1923’ten önce uzaydan mı geldiniz? Hepimizin ecdadı Osmanlı değil mi? Bu soru da bir yerde dursun. Gelelim başka meseleye.
Osmanlıca'ya karşı olanlar. Dildeki inceliği önemsemeyenler ve umrunda olmayanlardır. Bu kişiler için, ha kâr demişsin, ha kar, ha kâlp demişsin, ha kalp, ha inkılab demişsin, ha inkilab, ha hâlâ demişsin, ha hala demişsin.
İnkılab, bir hâlden, diğer hale geçmektir. Dönüşmek ve devrim manasına gelir. İnkilab yazarsan, kelbleşme anlaşılır. Kelb, köpek demektir "Kalp adam" dersen, sahtekar adam (kalpazan) anlaşılır, "kâlp adam" dersen iyi kâlpli adam anlaşılır. “Bugün karlı gün" dersen, ayrı mana var, "bugün kârlı gün" dersen ayrı mana vardır. Maksadı ticaret olduğu halde, birisi bir yere bugün "karlı gün" diye not yazsa, adamın kâr elde ettiğini bilmeyen birisi o notu başka bir gün okusa, o gün kar yağdı sanar. Hala dersen, Babanızın kız kardeşi anlaşılır. Hâlâ derseniz, zaman kavramıyla ilgili bir konu anlaşılır. Daha bunun gibi binlerce incelik var Osmanlıca Dilinde. Osmanlıca incelikli bir dildir.
Osmanlıca incelikli bir dil olduğu gibi, zengin bir dildir. Bir kelimenin nerdeyse beş, on anlamı vardır. Mesela, yukarıda kullandığım birkaç Osmanlıca kelimeden hareketle örnekler vereyim: Terâne dedim. İşte terânenin anlamları: 1-Nağme, âhenk, makam, ezgi. 2-Bir şiiri makam ile okuma, şarkı söyleme. 3-Sık sık tekrarlanan usanç verici söz. 4-Rübâinin diğer bir adı. Bahane dedim İşte bahanenin anlamları: 1-Vesile, sebeb. 2-Yalandan özür, asıl sebebi gizlemek için ileri sürülen uydurma sebep. 3-Kusur, noksan. Inkilap dedim. İşte ınkilabın anlamları: 1-Bir halden diğer hale geçme, hal değiştirme, değişim, dönüşüm. 2-Altüst olma, tersine dönme. 3-Devrim. 4-Gündönümü.
Başka örnekler vermeye gerek var mı? Örneklere gerek yok. Anlayan anladı zaten.
İşin bir garip tarafı da şu. "İngilizce zengin dil, bir kelimenin nerdeyse yüz anlamı var" diye imrenenler, neden Osmanlıca'ya karşı bir görüş belirtirler? Neden Osmanlıca’yı istemezler? Anlaşılmaz.
Evet, Osmanlıca zengin, incelikli bir dil olduğu kadar edep dilidir. Gençlerimizin kaba-saba konuşmalarından şikayet edenlere sesleniyorum. Osmanlıca’ya neden karşısınız? Biliyorsunuz ki, gençlerimizde argo konuşmalar yaygınlaştı. Bırakın, bu konuşmalar da Osmanlıca’nın incelikleri ve zerafeti ile önlensin.
Bu sözlerime karşılık, hâlâ da ısrar edenlere sesleniyorum. Ne yaparsanız yapın, Osmanlıca bu Milletin Gençlerine öğretilecektir.
Yazımı bir ayet-i kerime meali ile taçlandırmak istiyorum: "Onlar ağızlarıyla Allah'ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nûrunu tamamlayacaktır."
(Saff Suresi, 8) Vesselam.
Ahmet SANDAL