24 Kasım Öğretmenler Günü dolasıyla bir hasbihal eylemek istedim. Hasbihal demek sohbet etmek, dertleşmek, konuşmak demektir. Şimdiki gençler hasbihali bilmezler. Öğretmeni bilirler de muallimi bilmezler. Eskiden muallim derlerdi öğretmen yerine. Eskiden muallim var idi, müderris var idi. Muallim ilim ile aynı kökten gelen bir kelimedir. Manası, ilim öğreten, hoca, öğretici demektir. Müderris de ders ile aynı kökten gelen bir kelimedir. Manası, ders okutan, ders veren demektir. Öğrenci yerine eskiden talebe denilirdi. Talebe de ilim talep eden demektir.
Yukarıdaki paragrafta birkaç kelimeye özellikle dikkat çektim. Bunlar, ilim, ders, öğretmek, öğrenmek ve talep etmektir. Sizi bu kelimeler üzerinde düşünmeye çağırıyorum. Siz düşünürken ben kendi görüşlerimi açıklayayım.
Evet, ilimde, öğrencilikte birinci şart taleptir. Öğrenci talep edecek, öğretmen de öğretecektir. Yani, öncelik öğretmende değil. Öncelik öğrenmek isteyendedir. Bir öğrenci öğrenmeyi talep etmiyorsa, öğretmen çok da başarılı ve faydalı olamaz. Bu nedenle öncelik öğretmende değil öğrencidedir diyorum. Elbette, öğrenci talep ediyor ve öğrenmek istiyorsa, bu durumda öncelik öğretmene geçer ve öğretmen mühim bir yer tutar. Öğretmen öğretmek için bütün enerjisini vermeli ve maharetini göstermelidir.
Öğretmenler Gününde bu hususlara özellikle dikkat çektikten sonra, biraz da eğitimin son güncel meselelerinden bahsetmek isterim. Bunlar hepimizin gözlemlediği meselelerdir. Eğitimde kalite düşüyor. Lise öğrencilerimizin dahi bir dilekçe yazmaktan aciz oldukları sık sık dile getiriliyor. Öğrencilerimizin birkaç kelime ile konuştukları ve kelime dağarcıklarının gitgide azaldıkları bilinen bir gerçektir. Öğrencilerimizin ne tarih, ne edebiyat, ne matematik, ne fen alanlarında derinlemesine bilgi yerine, yalnızca sınavlar için bilgilendikleri ve sınav bittiğinde de adeta hiçbir şey bilmeyen durumuna düştükleri de bir başka gerçektir. Bir başka mesele, cep telefonu, internet, sanal oyunlar arasında sıkışmış gençlerimizdir. Eğitimde başka ne gibi sorunlar var? Edep ve ahlak gitgide dibe doğru vuruyor. Ne büyüğe saygı, ne küçüğe sevgi kaldı? Değerler eğitiminden yoksun yüz binlerce genci topluma bir bela olarak salıyoruz, maalesef.
Bu noktada, değerler eğitimiyle ilgili bir tasviri aşağıda sunarak, birkaç kelam eylemek isterim.
Bir ağaç düşünün, üç ana kısımdan müteşekkildir. Her ağaç, kökler, gövde ve dallardan oluşur. Kökler olmazsa, gövde olmaz, gövde olmazsa dallar olmaz. Kökler, bir çocuğun doğduktan sonra aileden ve okuldan aldığı terbiye ve edeptir. Kökler toplumsal ve kültürel değerlerimizdir. Bu değerlerimiz, iman, sevgi saygı, hoşgörü, adalet, doğruluk, yardımlaşma, iyilik, misafirperverlik, mertlik, güven, nezaket, merhamet ve şefkat gibi köklerden, ecdattan, tarihten gelen özelliklerimizdir. Bir çocuk köklerden bu özelliklerle, bu hasletlerle beslenmezse, gövdede (yani lise eğitiminde) aldığı bilgiler (matematik, Türkçe, fizik, kimya vb gibi dersler) olsa ve dallarda (yani üniversite eğitimde) edindiği meslekler (doktor, mühendis, hukukçu) olsa ne yazar? Doktor olur da imanlı, güvenli, sevgi ve saygı dolu doktor olmaz. Mühendis olur da doğru, dürüst, hoşgörülü, merhametli mühendis olmaz. Hukukçu olur da adil, şefkatli, nazik, mert hukukçu olmaz. Kısacası eğitimden önce “değerler eğitimi” gelir. Bu da önce ailede, sonra okulda başlar. Bu eğitimde kâlden önce hâl gelir. Yani, anlatmakla olmaz. Öncelikle ailede anne ve babalar örnek olacak, sonra da okulda öğretmenler örnek olacaktır.
Eğer bu söylediklerim sağlanmazsa ne olur? Eğitim olur da terbiye olmaz. İlim olur da irfan olmaz. Terbiyeye dayanmayan eğitim, irfandan yoksun bir ilim, olmaz olsun. Böyle bir eğitim ve ilim toplum için bir tehlike ve felakettir.
Gençlerimizin bir kısmı o kadar ahlaksız ve terbiyesiz bir durumda ki, sokakta “ana avrat küfrederek ve büyüklerinin duyacağı şekilde sağa-sola söverek yürümeyi marifet sayıyorlar.” Bunlar toplum için birer dinamit gibidir. Allah korusun.
Manevi dinamiklerden beslenmeyen ve manevi dinamikleri örnek almayan bir gençlik, toplum için bir dinamittir. Allah korusun.
Evet, yazımı şu veciz söz ile sona erdiriyorum. “Bir insanı ahlaken eğitmeden sadece zihnen eğitmek, topluma bir bela kazandırmaktır.” Theodore Roosevelt
Bu duygu ve düşüncelerle Öğretmenler Gününü kutluyorum. Öğrencileri için fedakârane ve cefakârane çalışan tüm Öğretmenlerimize selam ve saygılarımı sunuyorum.
Not: Evet bu yazım bir hasbihal, bir dertleşme idi. Bir sonraki yazımda kendi Öğrenciliğimi anlatacağım. Öğrenciliğimdeki anılarımdan bir kesit sunacağım, inşallah.
Ahmet SANDAL