Geçen gün "insanlar ve kurumlar" üzerinde düşündüm. Aklıma şirket, dernek ve parti gibi kurumlar geldi. İnsanlar ile kurumları karşılaştırdım. Bir tarafta etten ve kemikten cismi ve hadsiz-hudutsuz ruhu ile muazzam bir varlık, diğer tarafta ise sanal bir varlık olan kurumlar. Sanal derken, kurumların esasında görünmez ve dokunulmaz yapısını kastettim. Hernekadar bu kurumların binaları ve teşkilatları olsa da, bir kurum dediğimizde bir somut cisim akla gelmemektedir. İnsan ile kurumların ilk farkı buradadır.
İnsan ve kurumların ikinci farklılığı akıl, insaf, izan ve vicdan noktasındadır.
Parti, dernek ve şirket gibi kurumların aklı, vicdanı, insafı ve izanı yoktur. Bunların aklı, vicdanı, izanı ve insafı olmasa da, belirli kuralları, disiplini, maksatları, menfaatleri vardır.
Şu sözleri ve şu klişe deyimleri siz de çok duymuşsunuzdur. "Şirket menfaati", "dernek maksadı", "parti disiplini" vb gibi söz ve deyimleri sizler de çok duymuşsunuzdur.
İnsanlar ve kurumlar noktasındaki karşılaştırmamı ve tefekkürümü işte bu noktada yoğunlaştırmak istedim.
Ne demek “şirket menfaati, parti disiplini, dernek maksadı?” Bu menfaat, maksat ve kurallar insandan önce mi gelir?
Evet, şirket menfaati, parti disiplin ve kuralları, dernek maksatları gibi söz ve deyimler ilk bakışta çok makul ve masum gibi görünse de derinlemesine düşünüldüğünde içinde çok büyük bir tehlike taşıyor. Bu söz ve deyimler, insanın robotlaştırılmasını ve duygusuzlaştırılmasına hizmet edebilir. Bu söz ve deyimler çok çok öne çıkartılmakla, insanın aklı ve vicdanı, izan ve insafı ikinci plana düşürülmek mi istenmektedir? Ve daha ilerisi insanın kendi vicdanî sorumluluğunu inkar etmesi mi planlanmaktadır? Elbette, burada çok fazla komplo teorisi kurmak istemiyor. Ve kurum disiplinin önemli olduğuna, kurum maksadının mühim olduğuna ve şirket menfaatinin gerekli olduğuna inanıyorum. Ancak bunlardan önce insanın aklı, vicdanı, izanı ve insafı daha önemlidir. İnsan aklını, vicdanını, izanını ve insafını bir kenara atıp da kendisini kurumun kulu-kölesi ve fedaisi haline getirmemelidir.
Gelin bir de şöyle düşünün. Bir insan, vicdanını bir tarafa bıraksa ve uhrevi sorumluluğunu unutsa tabi olduğu şirketin, derneğin ve partinin her dediğini yapmaya kalksa ne olur? Aklını ve vicdanını rafa koymuş olur. O kurumdan farksız olur. Bir insanın kurumlara benzemesi ya da benzemeye çalışması bu Dünya için belki bir pratik fayda sağlar. Ya sonrası. Öbür Dünyada kurum ve kuruluş yok. İnsan var. İnsan var. Kurum ve kuruluşlara cennet ve cehennem yok. İnsana var.
Aklı, vicdanı, izanı ve insafı olmayan bir nesne için elbette cennet ve cehennem söz konusu olamaz. Bu cihet itibariyle evinizdeki masa ve sandalye ne ise kurum ve kuruluşlar da öyledir. Bu yönüyle şirket, parti ve dernekler birer masa ve sandalyeden farksızdır. Hepsi de vicdansız, hissiz ve sorumsuzdur. Ancak insan vicdansız, hissiz ve sorumsuz değildir. İnsan akıl, vicdan, izan ve insaf sahibi olduğu için cennet ve cehennem gibi iki akıbetten biri ile karşı karşıyadır. Hissiz ve vicdansız birer masa ve sandalyeden farksız olan parti, dernek ve şirket için cennet ve cehennem sözkonusu değildir. Bunlar için böyle bir şey düşünmek abestir. Vicdan ve his sahibi, izan ve insaf sahibi insan için cennet ve cehennemi düşünmemek abestir.
Bu arada şunu da hasseten belirteyim. Bu tüm yazdıklarım Devlet için de geçerlidir. Devlet de bir kurumdur. Devlet de duygu, vicdan ve insaf taşımaz. Ahirette Devlet yoktur. Ancak insan vardır. Ahirette hiçbir kurum ve kuruluş yoktur. Ahirette insan ve Yaratıcısı vardır. Bu Dünyada olduğu gibi. Öyleyse, içinde bulunduğunuz kurum ve kuruluşları çok da önemsemeyin. Yalnızca aklınızı, vicdanınızı, insafınızı ve izanınızı önemseyin.
Bu sözlerden nereye varmak istiyorum? Bu düşüncelerden hangi neticeye varmak istiyorum?
Şu üç sonuca varmak istiyorum.
1- Kurum ve kuruluşların ilke ve kurallarını vicdanınıza vurun. Vicdanınıza uyuyorsa uygulayın.
2- Aklı, izanı, vicdanı ve insafı olana sorumluluk vardır. İnsandaki akıl, izan, insaf ve vicdan cennet ve cehennemi gerekli kılar.
3- Bu Dünyada önem verdiğiniz kurum ve kuruluşların öbür Dünyada hiçbir hükmü yoktur. Cennet ve cehennem onlar için değil senin içindir.
Böylece “insanlar ve kurumlar” noktasındaki bir fikir jimnastiği ile bu üç sonuca vardık. Düşünmeden bir sonuca varılmıyor. Vesselâm.