HAL-İ PÜR MELALİMİZ
HAL-İ PÜR MELALİMİZ - 1
Köy kahvesinde 20-30 kişi ahkâm kesmektedir. Vatan ve Millet üzerine nutuklar göklere yükselmektedir.
Çok geçmeden bir Jandarma Arabası kahvenin önünde durur ve orman yangını için köylüleri yardıma çağırır. Biraz önce Vatan ve Millet nutku çeken köylülerin birçoğu oradan hızlıca sevişir. Jandarma yalnızca 2-3 köylüyü orman söndürmek için götürebilir. (Bu olay Aydın taraflarında bundan 40 sene kadar önce bizzat yaşanmıştır. Bu hadiseyi o zamanlar bir çocuk, şu an 54 yaşında olan bir Dostum anlattı.)
Biz söze gelince, "Mangalda Kül Bırakmayan", ancak iş icraata gelince fedakârlığı başkasından bekleyen bir Milletiz.
Acı, ancak gerçek.
HAL-İ PÜR MELALİMİZ - 2
Olay birkaç gün önce yaşandı ve haber olarak gazetelerde yer aldı.
75 yaşlarındaki adam 20 yıldır, felçli ve sürekli ilaç kullanmak zorunda olan eşine bakmaktadır. Yaşlı adam banyoda kalp krizi geçirir ve ölür. İlacına ulaşma imkânı olmayan felçli kadın da bir hafta içinde vefat eder. Komşular durumdan ancak cesetler koktuğu zaman haberdar olur.
Lafa gelince hepimiz Müslümanız ve komşu haklarından dem vururuz. "Komşusu açken tok yatan bizden değildir" hadisini dağa-taşa yazarız da komşumuz 10 gün ortada yokken kapısını vurup da hal hatır sormayı düşünmeyiz.
Acı, ancak gerçek.
HAL-İ PÜR MELALİMİZ - 3
Adamın biri Kadı Efendi'nin yanına, iki büklüm, ezik-büzük girer: "Kadı Efendi, otlakta yayılan bir inek, başka bir ineği boynuz darbeleri ile vurup öldürse, sahibine her hangi bir mesuliyet gelir mi" diye sorar. Kadı Efendi hiç düşünmeden cevap verir: "Hiç bir mesuliyet düşmez. Hayvanın yaptığından sahibi niye mesul olsun ki!" der. Adam sevinerek "tamam o zaman. Bizim inek sizin ineği boynuz darbeleri ile öldürdü" der. Bunun üzerine Kadı Efendi derin derin bir düşünür ve "dur, o zaman iş değişti, kara kaplı kitaba bakmam gerekir" diyerek, masadaki kitaba uzanır.
Bu bir fıkradır. Yaşanmış mı, uydurulmuş mu bilinmez. Yaşanıp yaşanmadığı çok da önemli değil. Önemli olan hal-i pür melalimizi anlatmaya vesile olmasıdır.
Adaleti hep kendimiz için isteriz. Üstelik Kanunu da işimize göre yorumlarız.
Acı, ancak gerçek.
HAL-İ PÜR MELALİMİZ - 4
Almanya'ya çalışmaya giden bir gurbetçimiz bir yaz izninde köyündeki tüm kişilere bir ziyafet verir ve köylülere çeşitli hediyeler dağıtır. O sene köyde gurbetçimiz hakkında, köylülerin dilinde "şöyle iyi adam, şöyle iyi insan" lafları dolaşır.
Aynı kişi ertesi sene mali durumu bozuk olduğu için köylülerine ziyafet de veremez, hediye de dağıtamaz. Köylülerin tavrı değişmiştir. Geçen sene yere-göğe sığdıramadıkları gurbetçiyi eleştirmeye başlamışlar, yolda gördüklerinde selamı dahi soğuk verip almaktadırlar.
Kıssadan hisse: "İnsanlarımız menfaatlendiği kişiyi iyi olarak bilir. Menfaati yoksa adam yerine dahi koymaz."
Acı, ancak gerçek.
HAL-İ PÜR MELALİMİZ - 5
İster özel sektörde, isterse kamuda olsun, yükselmeler için geçerli kural, "hoplayacaksın, zıplayacaksın, ister kabiliyetin olsun, isterse olmasın her yere talip olacaksın, birilerini karalayarak kendine yol açacaksın, menfeat odaklı bir görüntü vereceksin." Gözünü hırs bürümüşler, yükselmek için her yolu mübah görürken, tevekkül içindekiler de, "görev istenmez verilir anlayışındalar." Bu eşit şartlarda olmayan yarışta, birinci gurupta yer alanlar galip gelerek, makam ve mevki kapmaktadırlar. Haksız yere geldikleri makam ve mevkide, haksızlıklar katlanarak devam etmektedir.
Ondan sonra da "neden mobbing (işyerlerinde psikolojik yıldırma) yaygınlaşıyor" diye soruyoruz. Temeli çürük atılan binadan hayır gelir mi?
Acı, ancak gerçek
HAL-İ PÜR MELALİMİZ - 6
"Bir tavuk yumurtlar, yedi mahalle duyar; asil kısrak ahırda cins bir tay doğurur kimsenin haberi olmaz." Bu söz Üstad Necip Fazıl Kısakürek'e ait. Bu söz bundan 40-50 yıl önce mi söylendi? Bilmiyorum. Bildiğim şey, bu sözün halen geçerliliğini koruduğudur.
Bu toplumda en fazla sesi çıkan kesimler ve her zaman "dır dır öten kimseler", aynı zamanda topluma en az faydası olan ya da topluma hiç faydası olmayan kesim ve kimselerdir.
Acı, ancak gerçek.
HAL-İ PÜR MELALİMİZ - 7
Ünlü Filozof Montesquieu bundan yüzyıllarca yıol öncesinden şöyle seslenmektedir: "Bir ülkede yalakalığın getirisi, dürüstlüğün getirisinden daha fazla işe, o ülke batar." Bu söz gerçeklere işaret etmektedir. Bunun yanında şu hususlar da bir gerçektir.
Bir toplumda vermeden alan, üretmeden tüketen kesim ve kimseleri ne kadar artırırsanız ve bunları çeşitli nedenlerle "ne kadar çok pohpohlarsanız" o toplumda yalakalık ve asalaklığı o kadar çok artırmış olursunuz. Ve insanlara "ben bu topluma ne verebilirim, ben bu toplum için ne üretebilirim" sorusunu düşünmeleri için zemin hazırlamazsanız, o toplumda asalaklık ve yalakalığı o kadar fazla yaygınlaştırmış olursunuz.
Asalaklık ve yalakalık, bir toplumu her zaman geri bırakır. Toplumumuzun gelişmemesinin iki büyük nedeni işte budur.
Acı, ancak gerçek.
HAL-İ PÜR MELALİMİZ – 8
Mehmet Akif Ersoy çok gerçekçi ve çok iyi gözlemde bulunan bir Şair Yazar ve bir Hak Dostudur. Mekânı cennet olsun. Üstad Mehmet Akif, Avrupa’da bir seyahat gerçekleştirir ve seyahat sonunda kendisine sorarlar. “Avrupa’yı nasıl buldun ve bizle arasında nasıl bir fark gördün der. Üstad bir cümle ile bir kitap boyunca anlatılacak hususu özetler: “İşleri var dinimiz gibi, dinleri var işimiz gibi.”
Evet, biz Hak Dine sahibiz, ancak gereklerini ve emrettiklerini yapmıyoruz. Dinimiz adaleti, doğruluğu, çalışmayı ve iyiliği emreder. Biz tembellik, eğrilik ve çürük işler yapıyoruz. Bu nedenle de işlerimiz Avrupalıların batıl, çürük dinine benziyor. Avrupalılar da işleriyle bizim dinimizin emrettiklerini yapıyor ve gelişmeyi, ilerlemeyi yakalıyor. Biz dinimizin gereklerini, adaleti, doğruluğu, iyiliği, çok çalışmayı yerine getirmediğimiz için işte böyle zavallı ve çaresiz kaldık, ilerleyemedik.
Acı, ancak gerçek.