İnsan bir yolcudur. Bu yolcunun seyahati kimi zaman ruhuyla, kimi zaman ruh ve bedeniyle, kimi zamanda yalnız bedeniyle devam eder. İnsanın alem-i ervahtan başlayıp ana rahminden Dünyaya, oradan kabire, kabirden alem-i berzaha ve daha sonra da mahşere doğru devam ettiği yolculukta bedenimiz bize bir binek ve bir kafes hükmündedir. Nasıl ki, çok değerli bir bülbülü kafes içerisinde taşırlar, bizim de çok değerli ruhumuzu beden içinde taşıtıyorlar. Kafesteki bülbül gibi ruhumuz bu yolculukta feryat figan ediyor. Kabına sığmıyor, kafeste bunalıyor. Fakat, her yolculuğun bir kuralı var. Dünyadaki bu yolculuğumuzun kuralı da bu. Ruh beden kafesinde kabir kapısına kadar taşınacak. Kabre varıldığında beden kabre, ruh ise özgürlüğüne kavuşacaktır. Kabirden sonra ruh alem-i berzahta yerine alacaktır. Tabi sura üflediğinde ve kalk borusu çaldığında, beden ile ruh tekrar bir araya gelerek, mahşer meydanına doğru hareket edecektir.
Evet, ruh ve beden bir yolculukta. Kimi zaman birlikteler, kimi zaman da ayrılmaktalar. Ayrıldığı yerleri çok fazla düşünmeyelim ve birlikte olduğu yer neresi, o yere önem verelim. Ruh ve bedenin birlikte olduğu yer Dünya Hayatıdır.
Dünya hayatında ruh ve beden yolculuk yaparken Rabbimiz (cc) tarafından seyahate uygun özelliklerle donatılmıştır. İnsanoğlu yolculuğuna sade, saf, temiz, özgün ve tabi bir halde başlar. Bizim inancımıza göre, her bebek İslam fıtratına göre sade, saf, temiz, özgün ve tabi bir şekilde Dünya’ya gönderilir. İşte bu haldeki bir bebek hem ruhen ve hem de bedenen Allah’ın boyası ile boyanmış vaziyettedir.
Allah’ın boyası bir bebeği o kadar sevecen, o kadar saf, o kadar tabi gösterir ki, “maşallah” demeden geçemeyiz.
Allah’ın boyası hem ruhumuzu, hem bedenimizi ebeden süslemeli ve korumalıdır. Bir bebek olarak o boya üzerimizde mevcut idi. O boya ruhen ve bedenen bize baştan verilmişti. Bu boyayı ileriki yaşlarda da korumak, tabiri caizse cilalamak ve dış tahriplerden meydana gelen bozulma ve çürüme var ise, hemen bakım yapmak gerekmektedir.
Allah’ın boyasının ruhumuzda ve bedenimizde ayrı ayrı ismi vardır. Allah’ın boyasının ruhumuzdaki ismi, “iman, ihlas, samimiyet, ibadet, şefkat, merhamet, muhabbet, iyilik, hayır, hasenat, takva, tevazu, cömertlik, adalet, doğruluk, cesaret, metanet, hoşgörü, masumiyet, ilim, iffet, izzet, selamet, sabır ve şükür” gibi hasletlerdir. İşte bunlar ruhumuza Rabbim (cc) tarafından adeta kat kat boyanmıştır. Bu boyalar arştan ferşe kadar, zerreden küreye kadar, ezelden ebede kadar güzellik ve huzur sunar. Bunlardan daha güzeli yoktur.
Ruhumuzda Allah’ın boyası olduğu gibi, bedenimizde de Allah’ın boyası vardır. Bedenimizdeki bu boya topraktır, çamurdur. Yağmurdan sonra toprak mis gibi kokar. Bir bebek Anne karnından Dünya’ya geldiği anda mis gibidir. Bir bebek büyüyene kadar mis gibi kokar. Çocukken de mis gibi kokar. Zaman geçtikçe ruhtaki boyaya bakım yapılmadıkça, ruhtaki boya çürüdükçe insanın bedeni de eskisi kadar güzel kokmaz ve ruhu çirkin olanın bedeni de çirkin olur. İmandan, ihlastan, samimiyetten, ibadetten, şefkatten, merhametten, muhabbetten, iyilikten, hayırdan, hasenattan, takvadan, tevazudan, cömertlikten, adaletten, doğruluktan, cesaretten, metanetten, hoşgörüden, masumiyetten, ilimden, iffetten, izzetten, selametten, sabırdan ve şükürden uzak ve bunlara karşı olan insan leş gibidir. Bir cesetten farksızdır. Bu durumdaki bir insan, ruhundaki Allah’ı boyasına gerekli bakımı ve özeni göstermemiş ve çürütmüştür. Bu bozulma ve çürüme bedenine de yansımıştır. Ruhu bozulmuş olanın bedeni de bozulmuştur. Ruhu güzel olanın bedeni de güzeldir. Ruhuna bakım yapan ve Allah’ın boyasını koruyan her insan, hangi yaşta olursa olsun, aynen bebek gibidir. Mesela, bazı insanlar görürsünüz, nurani yüzlü insanlar bunlar, sanki bir bebek gibidirler. İşte bunlar ruhlarının ve bedenlerinin boyasını muhafaza etmiş kimselerdir. İnşallah biz de Rabbimizin (cc) boyasını ebeden muhafaza ederiz.
Ruhumuzda ve bedenimizdeki Allah’ın (cc) boyasını muhafaza etmenin yolu, iman, ibadet, ihlas, samimiyet, ilim, iyilik, doğruluk, takva, tevazu, sabır, şükür, merhamet ve cömertlikten geçer. İnşallah bu yoldan biz de ayrılmayız.
Bir binanın, bir evin boyasına özen gösteririz de, neden ruhumuzdaki Allah’ın boyasına özen göstermeyiz? Evin, binanın boyasına özen göstermezsek en fazla ev çürür. Halbuki ruhumuzdaki Allah’ın boyasını korumazsak, Dünya ve Ahiret saadetinden mahrum oluruz. Allah bu duruma düşmekten bizleri muhafaza eylesin. Amin
Yazımı konumuzla doğrudan ve birebir ilgili bir ayet-i kerimenin mealiyle sonlandırıyorum: ““Biz, Allah’ın boyasıyla boyanmışızdır. Boyası Allah’ınkinden daha güzel olan kimdir? Biz ona ibadet edenleriz.” (Bakara Suresi, 138)
Ahmet SANDAL