Anayasa paketinin meclisten geçmesi ve Cumhurbaşkanının da imzalamasının ardın referandum süreci başlamış oldu. YSK referandum tarihini 16 Nisan 2017 olarak belirledi. Şimdi ise gözler referandumdan çıkacak sonuçlarda. Mevcut anayasamızın askeri vesayet altında, süngülerin gölgesinde hazırlanmış olması ve yasama ve yürütme arasında keskin çizgiler bulunmaması nedeniyle her zaman sistem tıkanıklığına yol açtığı aşikârdır. Yalnız tüm tıkanıkları da bu safhada değerlendirmek acımasızlık olur.
Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu günden bu güne kadar sistemdeki açıklıklar ile yasama ile yürütmeden kaynaklı tıkanıklıkları bahane ederek yıllarca darbelerle, muhtıralarla ve kalkışmalarla terbiye edilmeye çalışmışlardır.
Türkiye de gerek koalisyon hükümetleri, gerekse tek başına iktidar olan hükümetler siyasi istikrarı bir türlü sağlayamamışlardır. Cumhuriyet 95 yaşında olmasına rağmen bu süreçte değişen hükümet sayısı 65 adettir. Hâlbuki olması gereken hükümet sayısı 23’tür. Bu bile bize istikrarsızlığın neticesini göstermek için yeterli bir delildir.
Kaldı ki, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi parlamenter sistemden başkanlık sistemine bir geçiştir. Türkiye de mevcut parlamenter sistemden daha tehlike bir sistem yok aslında. Ayrıca siyasi istikrarın sağlanması her alanda istikrar sağlandığı anlamına da gelmez. İster parlamenter sistem olsun, ister yarı başkanlık, isterse de başkanlık sistemi olsun, her sistemin kendi içinde avantajları ve dezavantajları vardır, olacaktır da.
Türkiye tarihine baktığımızda başkanlık sistemine uzak bir ülke değildir. Ülkemizde uygulanacak olan sistemin ise insanların kafasında oluşturduğu soruların başında, hem başkanın hem de milletvekillerinin yani yasamanın halk tarafından seçilmesi ikili bir meşruiyet doğurmaz mı?
Mecliste başkanın partisinin milletvekili sayısı gerekli çoğunlukta olmaması durumunda ve başkanın belirli süre için seçilecek olması, kuvvetler ayrılığı bakımından sorun teşkil etmez mi?
Tamamen liderlik üzerine kurulan başkanlık sisteminde ileri ki yıllarda liderlik vasıfları zayıf olanlar elinde yeniden tıkanıklığa sebep olmaz mı?
Ayrıca bu gün ortaöğretim mezunları memur bile olamazken, seçme ve seçilmenin, 18 yaş sınırına çekilmesi biraz çelişkili değil mi?
Milletvekili sayısı 550 den 600 ‘e çıkarılmasındaki amaç nedir?
İster kabul edin, ister etmeyin, bu gün seçmenlerin birçoğu neye hayır dediğini, evet diyenlerin ise neye evet dediğini bilmediğini söyleyebiliriz. Parlamenter sistem, yarı başkanlık ve başkanlık sisteminin ne olduğunu bile birçoğu bilmemektedir. Sadece örnek teşkil eden ülkelerle bağıntı kurarak kafalarında bir şekil oluşturtmaya çalışıyorlar
Birçoğu ise kendine yakın hissettiği siyasi parti neyi savunuyor ise oda onu savunuyor. En acısı ise evet ve hayırcılar olarak halkın ikiye bölünmesidir. Sosyal medyaya baktığımızda insanlar birbirlerine ağza alınmayacak küfürler ve hakaretler ediyorlar hem de tartışma adı altında. Daha da ileri gidip, birbirlerini vatan haini olarak ilan ediyorlar.
Şunu unutmamak gerekir ki; evet demekte, hayır demekte anayasal bir haktır. Anayasa ve sistem değişikliği için sandığa gidilen bir ülke de anayasal hakların unutulması ve tarafların durumu mahalle kavgasına dönüştürmesi ne kadar acı bir durum dimi?
Bu durumda bizlere gösteriyor ki istikrarın demokrasi ile anayasal haklar ile sağlanması gerekiyor. Bahsedilen sistemin artıları ve eksileri seçmenleri birbirine düşman etmemesi gerekir. Her iki kesiminde hassasiyet gösterdiği durum ülke huzuru ve refahı ise bu refah ve huzur sandıktan geçer. Evet, hayır, diye dostlukları arkadaşlıkları zedelemenin ülkeye ve ülke menfaatlerine bir şey kazandırmayacağının artık farkına varılması gerekir.
Hoşça ve DOSTÇA Kalın…
Abdulkadir YILMAZ