Maraş kenti birçok eski uygarlığa ev sahipliği yapmış, jeopolitik ve coğrafi konumu nedeniyle her dönemde ayrı bir rol üstlenmiş, rol oynamıştır. Birinci dünya savaşından ağır yenilgilerle çıkan Osmanlı, itilaf devletleri ile 30 Ekim 1918 yılında Mondros Ateşkes anlaşması imzalamıştır. Bu bir ateşkes anlaşmasının yanında her alanda tam bir teslimiyet içeriyordu. En önemlisi de Osmanlı hükümetinden mütareke isteniyor, askerlerinin de bir an önce terhis edilmesi isteniyordu. Amaç belliydi. Masa başında itilaf devletleri Osmanlı topraklarını kendi aralarında paylaşmışlardı bile…
Böyle bir dönemde Mondros ateşkes anlaşmasının 7. Maddesini bahane eden itilaf devletleri Türk yurtlarını yavaş yavaş işgal etmeye başlamışlardı. Maraş’ın kaderine de önce İngilizler, sonrasında itilaf devletlerinin kendi aralarında imzalamış oldukları Suriye anlaşmasıyla Fransızlar düşmüştü. Bu dönemde kendilerine bir yurt edinmek için her yolu mubah gören Ermeniler de, İngilizlerin ve Fransızların şehrimizi işgal etmelerini fırsat bilerek, şımarmış şehrimizdeki mevcut nüfusları ile şehrimizde her türlü taşkınlığı, hakareti, kışkırtmayı yapmaya başlamıştır.
Savaştan yeni çıkmış bir ülke, ne elde var ne avuçta, yokluk, kıtlık ve yoksullukla mücadele etmeye çalışırken şimdi birde düşman kuvvetlerinin işgalci askerleriyle mücadele etmek zorunda kalmışlardır.
31 Ekim 1919 Tarihinde Ermeniler, Fransız askerleriyle birlikte şehri dolaşırlarken önlerine gelen Türklere hakaretler ediyor, buralar artık Türklerin malı değil diyerek halka ve mukaddesata küfür ederek ilerliyorlardı. O esnada Uzunoluk Hamamı'ndan çıkıp evlerine gitmekte olan kadınları gören işgalciler, kadınlara sataşmaya ve içlerinden biri kadının yüzündeki peçeyi açmaya çalışıyordu. Bu sırada yan tarafta küçük bir dükkânda süt satan ve olayları soğukkanlılıkla seyreden Sütçü Hacı İmam, Karadağ tabancasını alarak olay yerine geldi. Silahını, kadınlara sataşan Ermeni'nin üzerine doğrultarak ateşledi. Bu kurşun kurtuluş mücadelesinde düşmana sıkılan ilk kurşun idi ve ermeni askeri yere yığıldı.
Şehirde bir yandan Ermenilerin kışkırtmasıyla diğer yanda Fransızların iç işlerimize müdahale etmeye çalışmasıyla ortam iyice gerilmiş, böyle bir ortamda kalede ki Türk Bayrağımızın indirilip yerine Fransız bayrağı dikilmesiyle de bir anlamda, Maraşlılar gözünde Fransızlar resmen işgalci güç konumuna gelmiştir. Zira o güne kadar İngilizler ve Fransızlar halka barış ve sükûneti sağlamak için geldiklerini söylüyorlardı. O gece Avukat Kısakürek Mehmet Ali Bey, oğlu Abdullah’la beraber uyumayarak el yazılarıyla bir bildiri hazırladılar ve şehrin görünür yerlerine ve camii duvarlarına astılar. Bildiri de birlik beraberlik çağrısı yapılıyor indirilen Bayrağın yerine dikilmesi için mücadele edilmesi isteniyordu. Cuma günü Ulu Camiye Cuma namazına gelen Maraşlılara Ulu Camii imamı Rıdvan Hoca, Hürriyeti olmayan bir millete Cuma namazı caiz değildir. Diyerek Aslan beyle beraber minberdeki sancağı alarak milletini, vatanını ve bayrağını seven bizle gelsin diyerek Kaleye doğru yürümeye başlamışlar ve kaleye tırmanarak Fransız bayrağını indirip yerine Türk Bayrağını dikmişlerdir. Bu olayla da bir anlamda savaş başlamış oldu.
Ne diyordu Aşıklı oğlu Hüseyin, Fransız komutana, biz Allah’tan başka hiç kimseden korkmayız. Sizin için bir bez parçasından ibaret saydığınız Bayrak bizim için uğrunda ölünecek kadar kutsaldır. Ayrıca bizleri evlerimizi yakmak, çoluk çocuğumuzu öldürmekle tehdit ediyorsunuz. Merak etmeyin iş o noktaya vardığında bizler kendi evlerimizi kendi ellerimizle yakar, kendi çocuklarımızı da kendi elimizle öldürürüz de yine de sizin elinize bırakmayız. Nitekim de öyle olmuştur. Birçok Maraşlı savaş başladığında düşmana fırsat vermemek ve düşmanı durdurmak için kendi evlerini içindeki eşyalarla ateşe vermişlerdir. Düşmanın bitmek bilmeyen cephaneleri ile ağır topları, tüfekleri 22 gün 22 gece süren kurtuluş mücadelesinde, ellerinde hiç bir silah ve savaş mühimmatı olmayan bir yandan açlıkla yoklukla diğer yandan çetin kış mevsiminin soğuk yüzüyle mücadele ederken, ellerinde kazma, kürekten başka bir şey olmayan, düşmanın ağır silahlarına göğsünü siper eden, çoluğu, çocuğuyla, yaşlısı ve ihtiyarı ile topyekûn bir mücadele göstermişler ve bu mücadele ile düşmanı kaçarken atlarının ayaklarına keçe bağlayacak kadar korkutan ve kaçmasını sağlayan bir zafer elde etmişlerdir. Bu uğurda birçok vatan evladını da şehit olmuştur. Bununla da yetinmeyen Maraşlılar işgal altında olan komşu vilayetlere de yardıma gitmişlerdir. Maraş ta verilen bu mücadele neticesinde Maraş’a kahramanlık unvanı ve tüm şehre istiklal madalyası verilmiştir.
Bu gün Maraş’ta Maraşlılar tarafından başlatılan ve zaferle sonuçlanan kurtuluş mücadelesi, işgal altında bulunan diğer illere örnek teşkil etmiş bir anlamda cesaretlendirmiştir. Hatta bir Ülkenin kurtuluşuna sebep olmuştur bile diyebiliriz.. 12 Şubat 1920 tarihinden sonra 12 Şubat şehrimizde Kurtuluş bayramı olarak her yıl büyük bir coşku ve sevinçle kutlanmaktadır. Birkaç gün sonra da 97. Yılını ilk defa ulusal anlamda kutlayacağız İNŞALLAH…
Hoşta ve Dostça KALIN…