Dün 1 Mayıs, dünya Emek ve Dayanışma günüydü. Artısı ile eksisi ile kutlandı. Kimi 1 Mayıs işçilerin çalışıp memurların izin yaptığından dem vurarak çelişkili duruma atıfta bulundu ki mutlaka birilerinin bayram yapabilmesi için birilerinin de çalışması gerekir. Kimileri ise meydanlarda toplanıp halaylar çekti. Her 1 Mayıs olduğu gibi maksatları sadece kargaşa yaratmak, ortalığı karıştırmak olan marjinal gruplar, provokatörler yine meydanlardaydı. Emniyet güçlerimizin olağanüstü önlemler sayesinde olaylar büyümeden kontrol altına alındı. Her fırsatta Türkiye ye yaşanan olumsuz olayları bahane ederek Türkiye ye demokrasi dersi verilmeye başlayan birçok batılı ülkede de (Fransa) 1 Mayıs olaylı bir şekilde sonuçlanmıştır. Bu durumda besledikleri kargaların kendi saflarına doğru yöneldiğinin açık bir göstergesidir.
Bir Mayıs işçi bayramını nasıl bir bahane ile karıştırıyorlar oda ayrı bir konu... İşçilerin haklarını savunanlar asgari ücret belirlenirken de ayni hassasiyeti göstermelerini bekliyoruz.
İkinci gündem konusu, Ypg ‘nin sınır güçlerimize taciz ateşinin ardından güvenlik güçlerimizin misliyle cevap vermesinin ardından ABD askerlerinin tanklarla Suriye sınırında Ypg'ye tampon bölge oluşturması. Pentagon yaptığı açıklamada niyetlerinin ypg ye tampon oluşturmak olmadığını, sadece olası bir savaşın çıkmaması için önlem olduğu ifade etti. Abd’nin ypg ye verdiği lojistik ve askeri desteği hepimiz biliyoruz. Mademki bizim müttefikimizsiniz, mademki sınırda olası bir olumsuzluğun yaşanmaması için oradasınız, peki niye bizim saflarımızda, bizim sınırımızda konuşlanmıyorsunuz. Batının her zamanki ikiyüzlü tavrı.
AB’nin Türkiye’yi yeniden izleme sürecine alması ve Türkiye’nin bu duruma aşırı tepki göstermesi, gerekirse müzakerelerden biz vazgeçeriz demesi birçok ülkeyi ziyadesiyle rahatsız etmiş olacak ki Ab üyesi birçok ülke Türkiye’ye karşı ılımlı yaklaşımlar, deyim yerinde ise zeytin dalı uzatmış oldu. Bu da ülkemizin son yıllarda gelişme ve büyüme potansiyeli içerisinde olduğunun açık bir ispatıdır.
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN referandum sonrası ilk resmi gezisini Hindistan’a yaptı. Bu iki ülkenin arasındaki alışveriş ve dostluğun artması yönünde her iki ülke liderinden olumlu açıklamalar dile getirildi. AB’nin Türkiye’nin üyelik sürecini bir nevi askıya aldığı bir dönemde bu ziyaretin doğru okunması gerekir. Bir yandan ticari dostluğun pekiştirilmesi yanında ayrıca AB’ye açık bir şekilde mesaj niteliğindedir. Bugün batının sürekli bir kayıp içerisinde olduğu ve bu çıkmazdan kurtulmak için her türlü yolu ve yöntemi uygulamasına rağmen ekonomi ve güç olarak yaşanan zemin kaymasını durduramadığını biliyoruz. Batı güç kaybederken doğunun günden güne güçlendiğini, Hindistan’ından bu büyüme sürecinde Çin’den sonra gelen ikinci ülke olduğu ve bu ülkeyle Türkiye’nin yakınlaşması elbette ki batıyı ziyadesiyle rahatsız etmektedir.
Bu rahatsızlık o kadar uç seviyelere kadar hissedildi ki referandum sürecinde Ülkemizin iç işlerine karışacak kadar küstahlaşan ülkeler bir anda geri adım atıp, Türkiye’nin sırtını sıvazlamaya başlamışlardır. Kabul görsün veya görmesin batının şakşahalı dönemi bitti bitmek üzere… Bu çırpınışlar bunu işaret ediyor.
Hoşça ve Dostça Kalın…