2017-2018 yılı eğitim zilinin çalmasıyla birlikte İş-Kur aracılığıyla okullarda geçici istihdam edilmek üzere 568 kişilik bir kadro açıldığı duyuruldu. Kadrolarda görev almak isteyen vatandaşlarda İş-kur önünde sıraya geçtiler. Konuyu haberleştirmek isteyen bazı yerel gazeteler konuya öyle bir yerden baktılar ki pes dememek mümkün değil.
Neymiş? Efendim!
Tekstil fabrikaları işçi istihdam edecek işçi bulamıyor muş da, vatandaş iş için kuyrukta bekliyor muş. Bu konunun muhatabı ne bulunamayan işçiler, ne de işçi bulamayan fabrikalar.
Birincisi, tevafuk olacak ya, ben bahsedilen kalabalığı gördüm. Neredeyse, yüzde doksan beşi bayanlardan oluşuyor. Bu bayanların çoğu da ev hanımı, yüzde beşlik kısım ise erkeklerden oluşuyor. Edindiğim bilgiye göre bu kişilerin de çoğunluğu ya kronik hasta, ya da özürlü yani fabrikalara müracaat edipte, biz sizi arayacağız diyerek, müracaat formları yırtılan ya da sümen altı edilerek gönderilen kişiler.
Ayrıca ev hanımlarının da fabrika da çalışmasını kimse bekleyemez zaten. Gece gündüz vardiyalı olması, ev hanımların bura da istihdam edilmesinde başlı başına bir sıkıntı olur. Bu bayanların içerisinde eşini kaybetmiş veya boşanmış, ya da kendi çocukları okulda iken evine ve ailesine küçükte olsa maddi bir destek vermek isteyen, kendince bir şeyler yapmaya çalışanlar var.
Bu kadar masumane bir fotoğraftan nasıl iş beğenmezler çıkartıldı, nasıl işçi bulamayan fabrikalara gelindi anlamıyorum. Orada sıra da bekleyen hiç kimsenin başka bir amaca hizmet etmek için orada olduğu kanaatinde değilim.
Türkiye ekonomisinin Çin ve Hindistan’dan sonra büyüyen üçüncü ekonomi olduğunu biliyoruz. İşsizlik oranlarının neredeyse tek haneli rakamlara indiğini de görebiliyoruz. Burada dem vurulmak istenen konu buysa…
Kaldı ki işsizlik oranlarının tek haneli rakamlara inmesi işsizliğin tamamen ortadan kalktığı mantığını doğurmaz. Ama her şey rakamlardan ve grafiklerden de ibaret değildir. Bazı grafikler çok daha fazlasını ifade ederler, Im Eğrisi Gibi.
Kısacası bahse konu olan insanlar bırakın iş beğenmezleri, aksine kimseye muhtaç olmadan helalinden, alın teri ile nafakalarının peşinde olmaları, sadece bu saf ve temiz düşünceleri ile bile elleri öpülesi insanlar olduğu kanaatindeyim. Hele de onca alavere dalavere ile helal haram demeden kısa yoldan köşeyi dönmeye çalışanların varlığını düşününce.
Bırakın fabrikaların çalıştırmak için işçi bulamadıkları sorunuyla da 15 ila 20 bin TL maaş alan, asgari ücret belirleme komisyonunda belirleyici unsur olarak aktif yer alan işçi ve işveren sendika başkanları düşünsünler.
Yeri gelmişken de belirteyim, fabrika şartlarında çalışmakta öyle her baba yiğidin harcı değildir. Gece gündüz demeden. Bunu da en iyi o şartlarda çalışanlarımız bilir.
Hoşça ve Dostça Kalın.