Bu gün 17 Ağustos depreminin üzerinden tam 17 yıl geçti. Bu 17 yılı Türkiye’nin deprem kuşağında olduğu gerçeğiyle baktığımızda, karnemizin pekte aydınlık olmadığını görüyoruz. Deprem konusunda iyimser yaklaşımları bir kenara bırakmamız gerek. Türkiye deprem kuşağı içerinde bulunan ülkeler kategorisinde ve altımızdaki faylar sürekli hareket halinde ve kırılması an meselesi…
Diğer deprem kuşağındaki ülke ABD, yer kabuğundaki değişimleri izleyerek, daha deprem oluşmadan tektonik katmanlar arasında artan basıncı değişik noktalardan patlatıp boşaltarak, büyük depremi küçük depremler halinde dönüştürmenin yolunu bulmuş ve deneyleri kendi toprakları dışında test ediyor. 17 Ağustos depreminde de Türkiye de kullanıldığı ve bir şeylerin ters gitmesi sonucu Deprem yaşandığı çok konuşulmuştu. Sonra bir anda ört pas edildi.
Sebebi ne olursa olsun, Dedim ya Deprem kuşağı üzerindeyiz. 17 Ağustos depreminin üzerinden 17 yıl geçmiş bizler bir arpa boyu yol kat edemedik. Bu gün 6 ila 7 şiddetinde bir depreme dayanacak binamız hemen hemen neredeyse yok gibi… 2012 yılında hayata geçirilmeye çalışılan Kentsel Dönüşüm projesi gerek bu konudan rant sağlamaya çalışanlar yüzünden gerekse aç gözlü aracılar yüzünden istenilen amaca ulaşmadı. Birçok ilde de fiyasko ile sonuçlandı. Konuyu daha iyi anlamanız için küçük bir örnekleme yapayım. 2010 yılında Toki tarafından yapılan konutlar 2012 yılında Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında yapılan araştırma da depreme dayanıksız çıkıyor. Ve yıkım kararı alınıyor. Gerisini varın siz düşünün.
Türkiye de mevcut binaların yüzde yetmişi Mühendis görmeden yapılan binalar. Neredeyse yüzde onu ise Mühendis görülerek yapılan binalar. İnsan hayatı bu kadar ucuz. Bu konuda bizim evrim kabullenmez bir gerçeğimiz var. “Bir şey olmaz”. Ama deprem her fırsatta kendini hatırlatıyor. Bizlere…
En ufak bir sarsıntı da, Birçok kurum ve kuruluşun deprem tatbikatları yaptıklarını halkımızda deprem ve afet bilincinin oluşturulmaya çalışıldığını ama bunların ne kadar yetersiz olduğunu yaşanan panik ve kargaşa bizlere tekrar tekrar gösteriyor.
Ama bu artçı sarsıntı ve depremler can kaybına sebep olmamasından mıdır? Yoksa Türkiye gündeminin çok yoğun olduğundan mıdır? Bilinmez kimsenin dikkatini çekmiyor.
Genelde biz iş işten geçtikten sonra, ölenlerimizi keşkelerle defnettiğimiz için can kaybı olmayan hiçbir afet ve kazayı kayda değer görmüyoruz.
Konuyu şehrimiz açısından ele aldığımızda da durum pek faklı görünmüyor maalesef.
Şehrimizin riskli fay hattı üzerinde olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama bu konuda hiçbir çalışma yapılmaması bu durumu pekte umursamadığımızı göstermekte.
Deprem konusunda bu güne kadar atılan adımlardan en önemlisi olan Kentsel dönüşüm yasası 2012 yılında kanunlaştığı halde şehrimizde çok ağır ve yavaş uygulanıyor.
İkinci bir husus normalde deprem riski içerisindeki iller ve ilçelerde olası bir depremde çadır kentlerin kurulması için en az iki veya üç mahalle arasında bırakılması gereken boş arazilerin olmadığını gördüğümüzde şehrimiz şehir planlamacılarının da deprem gerçeğini göz ardı ettikleri kanısına varıyoruz.
Kısacası Deprem konusunda Türkiye her zaman sınıfta kalıyor. Elbette Sınıfta kalmak enkaz altında kalmaktan iyidir. Fakat deprem konusunda bir an önce tedbirler alınmaz ve halkımıza deprem ve afet bilinci öğretilmez ise korkarım sadece sınıfta kalmakla kalmayıp, Kendimize keşkelerle dolu telafisi mümkün olmayan kayıpların içinde bulacağız.
Hoşça ve DOSTÇA Kalın…